Türkeğitimtv yazarı Doç. Dr. Ömer Faruk Recep makalesinde, “Tıpta usta-çırak” ilişkisinin nasıl olduğunu irdeledi. Peki “Tıp eğitiminde usta-çırak ilişkisi” nasıl oluyor? Doç. Dr. Recep, yazısında bu konuya ışık tutuyor. İşte Recep’in bu konuya dair makalesi:
Birkaç yıl önce bir üniversitede bir eğitim kadrosuna müracaat etmiştim.
Müracaat belgelerimin tamamlanabilmesi için ‘Eğiticilerin Eğitimi Sertifikası’ almam gerekiyordu.
Kursa gittim ve bu sertifikayı alarak belgelerimi tamamladım.
Yıllar boyu bir devlet hastanesinin eğitim kadrosunda görev aldım.
Eğitim kadrosunda yer alan bir kişi olarak hep düşünmüşümdür, acaba benim bir eğiticilik eğitimim var mı diye.
Öğreniyorsunuz, sonra da öğretiyorsunuz.
Tıpta usta-çırak ilişkisi.
Öğrendiğini öğretmenin değişik yolları vardır, ama hangi yol en iyisidir?..
Bununla ilgili bir eğitimimiz maalesef olmamıştı. Bu nedenle Eğiticilerin Eğitimi Kursu oldukça hoşuma gitmişti.
Kurs birkaç gün sürdü.
Aslına bakarsanız süresi kısa, kapsamı dardı.
Daha geniş çerçeveli bir eğitimin verilmesi gerektiği kanaatindeyim.
Bu eğitimin içine tıbbi teorik ve pratik eğitimin öğrencilere verilmesi konusunda daha özel konular da eklense kesinlikle daha iyi olurdu.
Asistan eğitimi konusunda ortak bir eğitimimiz olmadığı için her eğiticinin kendine göre bir yöntemi vardı…
Birisi vizitlerde oldukça zor ve karmaşık sorular sorarak asistanları hastaların önünde rezil eder, bir daha rezil olmak istemeyen asistanın daha çok çalışacağını varsayarak bu yöntemi tercih ederdi.
Bir başkası elinden geldiği kadar asistanlara anlatırdı. Asistandan soru gelince güzel cevaplar verir, bilmediği bir konu olunca mahçup olmamak için atmasyon yapardı.
Yine bir başkası ‘bunlar çocuk değil ya! Kim ne kadar heves ederse, kim ne kadar talep ederse o kadar öğrenir’ diyerek hiç karışmaz, sadece kendisine sorulduğunda devreye girerdi.
Biri asistanların eğitimi eksik kalması diye yırtınırdı, hiç anlatılmayan, hiç gösterilmeyen şeyleri gösterirdi. Hiç yapılmayan ameliyatları yapıp asistanlarına anlatırdı.
Biri asistan eğitimi eksik kalır diye yeni cihaz alınmasına karşı çıkar, klasik yöntemleri güzelce öğrensinler derdi.
Diğeri işleri kolaylaştırsın, hem de hizmet kalitesi artsın diye cihaz alınmasını da ister, klasik yöntemleri de anlatmaktan geri durmazdı.
Bazıları yazılı sınavların faydalı olduğunu savunur, bazıları ise gereksiz bulurdu.
Değişik kişilerin eğitim yöntem ve tercihleri konusunda bilimsel bir çalışma yapmadım.
Bu konuda o ana kadar bir eğitim almadığım için ben de kendime göre bir yol tuttum.
Tecrübi olarak bazı sonuçlara vardığımı söyleyebilirim.
Asistanlar herkes gibi aşağılanmaktan hoşlanmıyorlar, kendilerine değer verildiğini hissetmek istiyorlar.
Bazı kliniklerde olduğu gibi kendilerine küfredilirse, hakaret edilirse, yüzlerine neşter fırlatılırsa onlar da kendilerinden sonra gelenlere öyle davranıyorlar.
Eğitici pozisyonundaki kişi hastasına nasıl davranıyorsa asistanlar da öyle davranmayı tercih ediyorlar.
Yani sert davranan kişinin yanında yetişenler sert davranmaya, yumuşak davranan kişinin yanında yetişenler yumuşak davranmaya devam ediyor.
Asistanlar yan gelip yatmak ya da boşa vakit geçirmek yerine genellikle kendilerinin eğitimiyle daha çok ilgilenen eğiticilerin yakınında bulunmaya gayret ediyorlar.
Bilgi ve uygulamalarına bir şey katacak kişilerin peşinden gidiyorlar.
Asistanlar aktif eğitimle daha verimli hâle geliyorlar. Kendisi öğrensin zihniyetiyle hareket edilince bazen öğrenmesi gereken şeyin bile farkına varmayıp soramıyorlar ve eğitimleri eksik kalıyor.
Cerrahi eğitime girişte asistanlar yürümeye yeni başlayan çocuklar gibi oluyorlar.
Genellikle ellerinden tutulmaya ihtiyaç duyuyorlar.
Dışarıdan çok basit gibi görünen konularda bile en azından pekiştirilmek veya pratik uygulamaya sokmak açısından destek verilmesi gerekebiliyor.
Sizin için basit görünen şeyler hakkında soru sorulunca kötü karşılık verirseniz daha ciddi konularda gelebilecek soruların önünü kesmiş oluyorsunuz.